Kara Kadans söyleşi serisinin ikinci bölümünde, 21 yaşındaki müzisyen Ege Şaşmaz tarafından yaratılan tek kişilik bir Türkçe darkwave/synth-punk projesi olan “PANIKATAK!” ile beraberiz. Davetimi kabul edip sorularımı cevapladığı ve yeni şarkısının heyecanını benimle de paylaştığı için Ege’ye bir kez daha teşekkür ediyorum.

PANIKATAK!, yaratıcısının en karanlık alter egosu. Uyumsuzluğun içindeki ahenkten ilham alarak kasvetin estetiğinden besleniyor. Karanlık synth sesleri, rahatsız edici gitar melodileri, içinizi gıcık eden sound’u ve hepsine rağmen dans etme isteği uyandıran şarkıları ile sizi ormanın derinliklerinde küçük bir yürüyüşe çıkarıyor. PANIKATAK!’ın tek istediği, en hüzünlü ama aynı zamanda en çok keyif aldığınız dansınızı görmek. 

Bu tanım, Ege Şaşmaz’ın PANIKATAK! ile yapmak istediği şeyi gerçekten olduğu gibi ifade ediyor. Geçtiğimiz Haziran sonunda Tamar Records etiketiyle yayınladığı ilk teklisi Ateş, uzun süre tekrar tekrar dinlediğim ve küçük omuz danslarıyla eşlik etmeden duramadığım bir parça olmuştu. Bizi çok bekletmeden duyurduğu ikinci teklisi de beni bir o kadar hızlı yakaladı ve henüz bırakmış değil. Ateş ve Bir Cesedin Şiiri, PANIKATAK!’ın dinleyicisiyle paylaşmak için gün saydığı ve adını ‘sağlam etkilendiği bir film’ olan Tabutta Rövaşata’dan alacak ilk albümünde bulunan çıkış parçaları. PANIKATAK!’ın bu ilk uzun çalarında yer alacak diğer parçaları dinleme ayrıcalığım oldu. Detaylı incelemeyi albüm çıktığında yaparız, şimdilik şunları söyleyerek bitireyim: Uzun süredir yerli darkwave sound’u üzerine düşünüyorum. Gerekli mi, mümkün mü? Evet ve evet. PANIKATAK!’ın örnek aldığı yerli grupları, her birinin üretimlerini ve gelecek albümü göz önüne aldığımda, bu yapılanların ‘bizden’ hissettiren çok yönü var. Gitar riff’lerine özellikle kulak kabartın. Bu coğrafyayı hatırlatan öğeleri müziğine bu şekilde entegre eden isimlerin sayısı arttıkça, yerli darkwave ve post-punk sound’umuzun ve etrafında toplayacağı kitlenin kemikleşeceğine hiç şüphe yok.

Şimdi, 2 Ağustos’ta tüm platformlarda yerini alan ‘Bir Cesedin Şiiri’ arkada çalmaya devam ederken sohbetimize başlayalım.

Haziran sonunda yayınladığın ilk teklin “Ateş” ile bizi PANIKATAK! ile tanıştırdın. PANIKATAK! projen hakkında biraz bilgi verebilir misin? Bu projeye ne ilham verdi? Müziğin aracılığıyla hangi temaları veya mesajları iletmeyi amaçlıyorsun?

“PANIKATAK!” aslında daha bir seneyi doldurmamış bir proje ve daha önce belirttiğim gibi, benim için bir projeden ziyade bir alter ego. Projeye ilham veren şey, daha doğrusu kişiler, kesinlikle She Past Away. Nitekim “PANIKATAK!”, She Past Away’i canlı dinlememin ertesi günü başladı. Mesaj vermek gibi bir niyetim pek olmadı aslında ama müziğin her zaman enerjik ve canlı sound’lara ihtiyaç duymadan da yapılabileceğini tabii ki göstermek isterim. Tema olarak da hüznün aslında kötü bir şey olmadığını, kasvetin hissiyatının depresif temalardan daha farklı yorumlanabileceğini vurgulamak ve işlemek isterim.

İlk parçanı yayınladıktan sonra nasıl tepkiler aldın? Seni en çok heyecanlandıran, unutamadığın bir an var mı?

Çevremdeki dinleyici herkesten çok tatlı geri dönüşler aldım. Paylaştığım platformlarda da olumsuz herhangi bir geri dönüş olmadı, o yüzden gayet mutlu etti beni. En heyecanlandığım ve motivasyonumu arttıran an, bütün parçalarımı She Past Away’e dinlettiğim andı. SoundCloud geçmişimde resmi sayfalarını gördüğümde gerçekten mutlu olmuştum. Yorum alabilmek için bir mail daha gönderdim ama maalesef bir dönüş alamadım. Yine de dinlediklerini bilmek bile yeterli oldu benim için. Hatta belki çerçevelerim diye ekran görüntüsü bile aldım. Örnek aldığım müzisyenlerin hiçbirinden olumsuz bir geri dönüş olmadı, o da beni ayrı mutlu eden bir konu.

2 Ağustos’ta ‘Bir Cesedin Şiiri’ adlı ikinci teklini yayınladın. Bu yeni parçanın arkasında nasıl bir hikaye var? Dinleyicilere bu parça ile ne söylemek istiyorsun?

Parçanın teması aslında yine bahsettiğim hüznü farklı yorumlama üzerine. Parçada, düşünmeden ölüme kadar gidecek bir aşkı konu almak istedim. Bence genel parça hissiyatlarıyla gayet uyuşan bir konu oldu.

İki parçanın da yaratım sürecini merak ediyorum. Şarkı yazma ve prodüksiyon sürecini bizimle paylaşabilir misin? Mesela, stüdyodaki tipik bir günün nasıl geçti/geçiyor? Kendi özgün synth-punk ve darkwave sesini oluşturmak için hangi enstrümanları ve ekipmanları kullanıyorsun?

Stüdyo zamanlarımı genellikle yalnız geçirmeyi tercih ediyorum. Yanımda arkadaşlarım varken üretim yapacak odağı sağlamam zor olabiliyor. Yaptığım parçaların tamamı, gece 3-5 arası yalnız, kafa dinlerken yaptığım şarkılar oldu. Şarkı yazma sürecim genelde sadece gitar çalıp söylerken oluyor, bazı parçalarda da birkaç melodi bulduktan sonra içime sinen bir altyapı hazırlayıp söz kısmını akışına bırakıyorum. Zaten belli bir enerji yakaladıktan sonra devamını getirmek çok kolay oluyor. 

Sound olarak, janr’ımın genel sound’unun dışına pek çıkmıyorum. Klasikleşmiş synth sesleri, drum machine’ler, clean ama distortion’dan beter gitarlar ve bol bol FX’li vokaller bu janrın olmazsa olmazı gibi bir şey bence. Ekipman olarak, gitar hariç, bir stüdyo için başlangıç seviyesi ekipmanlar kullanıyorum desem yanlış olmaz. Ama bence parçaların hissiyatlarını biraz da bu veriyor. Kendi parçalarımı synth-punk olarak adlandırmamın sebeplerinden birisi de bu, istediğim hissi aldıktan sonra prodüksiyonla uğraşmayı çok gerekli görmüyorum.

Bildiğim kadarıyla, başka müzik türlerinde çeşitli gruplarla da sahneye çıkıyorsun. Bu anlamda, müzikle ilişkinde PANIKATAK!’ın farklı bir yeri olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım. Seni synth-punk ve darkwave türlerine çeken neydi? Müzik tarzın zaman içinde nasıl evrildi?

Evet, farklı tarzlarda pek çok grupta bulundum ve aktif olarak da sahne almaya devam ediyorum. Müzik tarzımın evrilmesi gerçekten çok çok uzun bir hikaye. Genel olarak, müzik hayatıma 11-12 yaşında klarnet çalarak başladım. Enstrümanımda ne kadar ilerlesem de yanlış giden bir şeyler vardı ve bir şekilde lisede gitar çalmaya başladım. Lisede üç-beş bir şeyler çalabilmeye başladığım gibi bulabildiğim en ucuz ekipmanları aldım, kendi kayıtlarımı yapmaya başladım ve 2020’de SoundCloud üzerinde bir atmosferik metal EP’si yayınladım. Ondan bir süre sonra, “The World” adında bir enstrümantal saykodelik rock albümü yayınladım. 3-5 tane techno parça, asla yayınlamadığım bir nu-metal albümü derken geçtiğimiz senelerde darkwave ile tanıştım. Zaten tanışmamdan kısa bir süre sonra da üretime başladım.

“PANIKATAK!”ın bendeki yeri ise diğer projelerimden çok farklı. Önceki enstrümantal yayınlardan sonra, kendi sesimin olduğu parçalar paylaşmak gerçekten güzel hissettiriyor.

Synth-punk ve darkwave türlerinde ilham aldığın, müziğine etki eden isimler kimler? 

Türkiye’de birinci sırada kesinlikle She Past Away, ikinci ve üçüncü sırada da Kana Kana ve Kumadam geliyor. Globalde ise Lebanon Hanover, Boy Harsher ve The Cure diyebilirim.

Müziğinde She Past Away etkisi hissediliyor, bence bu özellikle SPA sevenler için keyif verici bir alternatif sunuyor. Zaten müzikte bu gibi büyük isimleri yücelten pastiş örneklerini farklı türlerde de görebiliyoruz. Yine de, bu benzerliğin farklı ve olumsuz yorumlanabileceğine dair bir kaygın oldu mu? Bununla nasıl başa çıkıyorsun?

She Past Away’in müziğimdeki etkisi inkar edemeyeceğim kadar çok ve inkar etme niyetim de yok zaten. Türkiye’de ve globalde bayrağı taşıyan böyle büyük bir isim varken benim gibi onu arkasından takip edenlerin türemesi de bence çok normal. Bu benzerliğin olumsuz yorumlanması çok muhtemel ama açıkçası çok da takılmadığım bir konu. Yapıcı eleştiri olduğu sürece her türlü kötü yoruma dikkat etmeye çalışıyorum ama yorum yapmış olmak için yapılan yorumları hiçbir zaman ciddiye almadım.

Peki genel anlamda Türkiye’deki müzik sahnesi, çalışmalarını nasıl etkiledi?

Türkiye’de alternatif sahnenin, müziğimizin sahnesinin günden güne biraz daha gün yüzüne çıkıyor olması çok hoş ve motive edici bir şey. Mesela Kara Kadans gibi magazinler, kolektifler, çıkar gözetmeyen kuruluşlar bağımsız sanatçıların gerçekten önünü açan ve insanları anaakım müzik yapmak yerine gerçekten istediği müziği yapmaya yönelten oluşumlar. E tabii bu oluşumlar sayesinde benim gibi sanatçılar da motive olup sanatlarını daha rahat icra edebiliyor.

Tamar Records ile iş birliğin hakkında da birkaç soru sormak istiyorum. İş birliğiniz nasıl başladı? Tamar Records ile çalışmak nasıl bir deneyim? Plak şirketinin sağladığı hangi destek ve kaynaklar senin için özellikle faydalı oldu? Bizimle paylaşabileceğin, Tamar Records ile gerçekleştirmek istediğin belirli hedefler veya projeler var mı? 

Tamar Records ile iş birliğim aslında daha parçaların çoğunu bitirmeden başladı. Parçaları yapmaya başladığım anda Kumadam, Kana Kana, Merry’s Funeral ve She Past Away gibi isimlere dinletmek için herkese mesaj ve mail gönderdim. En uzun muhabbetimiz Kumadam ile oldu ve bağımsız yayın yapmak yerine Tamar Records’la çalışmamın benim için çok daha iyi olacağını söyledi. Ben de aynı akşam Hakan Tamar’a demolarımı içeren bir mail gönderdim ve kendisinden 1-2 gün gibi kısa bir sürede olumlu geri dönüş aldım. Ardından ilk fırsatta İstanbul’a geldim ve kendisiyle uzun uzun konuştuk. 

Bir plak şirketiyle çalışmak benim için hayli garip bir histi çünkü her şey daha resmileşmişti ama bu resmiyet bir yandan da fazlasıyla güven verdi. Tamar Records’un bana sağladığı en büyük fayda network ve insanlarla tanışma fırsatı oldu diyebilirim. E tabii, bunun yanında Hakan Bey’in mentorluğu da var. Yeni yeni sektöre giren birisi olunca, “Şunu yap, şunu yapma” gibi şeyler duymak gerçekten çok fark ediyor. Gelecekte de bu network’ü olabildiğince ilerletmeyi düşünüyorum. 

Paylaşabileceğim projeler arasında en yakını, yakın bir zamanda çıkacak olan albüm olabilir. Ondan sonrasını da birlikte göreceğiz diyebilirim. Yaklaşık 10 parçalık çok tatlı ve içime sinen şarkılar yaptığım bir uzun çalar oldu. Albüm çıkmadan kısa bir süre önce de en azından İzmir içinde canlı performanslara başlamayı düşünüyorum. E tabii, albüm lansman konseri de olmazsa olmazı. Kısacası, geleceği, PANIKATAK! olarak olabildiğince yoğun geçirmek istiyorum.

Çok keyifli bir söyleşi oldu! Bunlar dışında eklemek veya vurgulamak istediğin bir şey var mı? 

Son olarak, bu söyleşi için ve alternatif sahnenin gelişimi için olan emeğine çok teşekkür etmek isterim. Müzikle kalın, sevgiler!

Söyleşi serisinin sonraki bölümlerinde hangi isimlerle bir araya gelmemizi istediğini Kara Kadans Instagram ve Bluesky hesaplarını takip ederek paylaşmayı unutma. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere!