Kara Kadans söyleşi serisinde bu kez konuğum bir müzik yazarı. Şeyma Akgöz adı ile çok geç de olsa ilk kez, Kargalar söyleşisine hazırlanırken Nugo Sebil’in Kumadam projesine ilişkin yayımladığı röportajla karşılaştım. Bu öyle bir röportajdı ki, sadece müziği aracılığıyla tanıdığım birinin zihin dünyasında neler olduğunu daha iyi anlamama ve yaptığı müziği hangi sözlerle anlattığını önceden keşfetmeme çok yardımcı oldu. Bu, benim de söyleşilerle yaratmayı hedeflediğim bağ kurma girişimine çok benziyordu. Ardından, Şeyma’nın Voodoo Noise web sitesini karıştırmaya başladığımda içinde keşfedecek çok şey, arkasında önemli bir birikim ve tek kişinin altından kalkmasının zor olduğunu bildiğim kıymetli bir emek gördüm. 

Şeyma Akgöz’e, müzik yazarlığı ve yayıncılık deneyimine dair bütün sorularımı içtenlikle yanıtladığı için buradan da bir kez daha teşekkür ederim. Söyleşiyi okuduktan sonra www.voodoonoise.com web sitesini ziyaret etmeyi ve Instagram’da voodoonoiseofficial profilini takip etmeyi unutmayın. Hadi, başlayalım!

“İçerisinde müzik röportajlarının, haberlerin, sanat ve doğa yazılarının yer aldığı aktüel bir web sitesi” olarak tanımladığın Voodoo Noise’u Ağustos 2024’te kurdun. İçinde stoner, black ve doom metal, post-punk, darkwave ve pek çok alternatif müzik türünden haberlere ve söyleşilere yer verdiğin bu müzik sitesini kurmaya seni ne motive etti? Ağırlık metal ve rock türlerinde olduğundan, seni bu türlerde yayıncılık yapmaya yönelten belirli bir an veya etki oldu mu? 

Aslında Voodoo Noise ismini beş sene önce aldım ancak süreç içerisinde yaşadığımız pandemi ve babamın kaybı ile birlikte sorumluluk almaktan kaçtığım uzun bir döneme girmiştim. Daha öncesinde ise çeşitli sitelerde, dergilerde ve bloglarda müzik ve sanat üzerine yazılar yazıyordum. Fakat bilirsiniz, bir yere bağlı olmak özgürlüğünüzü ve dolayısıyla yaratıcılığınızı kısıtlar. Ben de özellikle kendi ilgi duyduğum sanatçılar ve müzisyenlerle sadece kendi kurallarıma göre hareket edebileceğim bir site kurmak istedim ve Voodoo Noise böylelikle yayın hayatına başlamış oldu. Genel olarak metal ve rock türündeki müzisyenleri ve grupları dinlediğim için bu alana yöneldim. Türkiye’de ağırlıklı olarak stoner doom, sludge doom vb. türlerde yayın yapan, benim bildiğim kadarıyla, pek kimse yok. Böylelikle bu alandaki boşluğu da doldurmak istedim.

Voodoo Noise’da ana hedef kitlen kimler ve onlarla nasıl iletişim kuruyorsun? Okurlarında özellikle yankı bulan konu veya trendler var mı, geçtiğimiz üç ayda neler gözlemledin? Bu gözlemlerin yanı sıra, senin paylaşmayı en çok önemsediğin hikaye türleri veya içerikler neler?

Benim ana hedef kitlem başta stoner, doom, sludge olmak üzere metal, rock ve darkwave/post-punk dinleyicileri. Ancak elbette sadece bu türlere yer vermiyorum ve ayrıca başka sanat dalları ile ilgili konular hakkında yazmaktan da büyük keyif alıyorum. Özellikle korku edebiyatı, korku sineması, alt kültürler, okült sanat, gnostisizm, gizemcilik gibi konulara da yer veriyorum. Kısa sürede az da olsa kendi kemik kitlemi oluşturduğumu düşünüyorum, güzel ve keyifli geri bildirimler de alıyorum.

Yeni oluşan gruplar veya gelişmekte olan sanatçılarla ve son çıkan albümlerle nasıl temas halinde kalıyorsun? Şu anda özellikle heyecan duyduğun ve öne çıkarmak istediğin daha az bilinen gruplar var mı?

Özellikle ülkemizde dinleyicisi çok az olan, hatta yurt dışında bile ana akım sanatçılara göre oldukça yeraltı sayılan grup ve müzisyenlerle iletişim halinde olmak beni aşırı motive ediyor çünkü onlardan aldığım geri bildirim harika. Onlara mesaj attığımda çok şaşırıyor ve röportaj teklifimi büyük bir heyecanla kabul ediyorlar. Hatta birçoğu bu vesile ile Türkiye’ye konser vermeye gelmek istediklerini söylüyorlar. Şu an için ana hedefim Fransız sludge/doom grubu Cult of Occult’ı Türkiye’ye konser için getirebilmek. Ancak son iki yıldır çok fazla ana akım grubun konseri açıklandığı için şu an bu riski maalesef alamıyorum. İmkanım olsa sadece sludge, doom, stoner gruplarından oluşan bir festival yapmak isterdim.

Şeyma Akgöz

Bir müzik yayıncısı olarak özellikle erkek egemen olarak görülen müzik türleri üzerine ya da erkek yayıncısı daha fazla olan bir sektörde çalışırken karşılaştığın zorluklar oldu mu? Bu zorluklarla nasıl başa çıktın, nasıl taktikler izledin? 

Aslında bu konu üzerine, kendi deneyimlerimin ötesine geçerek, uzun uzun konuşmayı isterdim ancak şunu söyleyebilirim ki, kadın bir yayıncı olarak ne yapmak istediğimi ve nelerden uzak durmam gerektiğini çok iyi biliyorum. Bu yolu toplumun dayattığı normlara göre değil, tamamen kendi prensiplerime ve değerlerime dayanarak çiziyorum. Bu noktada kendime özgü bir duruşum, net bir çizgim olduğunu düşünüyorum. Eğer kendinize inanır, kendi gücünüze güvenerek hareket ederseniz ve gerektiğinde bazı dış sesleri ya da olumsuzlukları görmezden gelmeyi başarırsanız, her şeyin kendi ritmi içinde yoluna girdiğini fark ediyorsunuz. Ben de bu yaklaşımla ilerliyor, işime bu şekilde yön veriyorum.

Kadınların ve daha genel anlamda ‘erkek olmayan’ kişilerin rock ve metal medyasında yeterince temsil edildiğini düşünüyor musun? Bir kadın yayıncı olarak, bu alanlarda kadınların seslerini duyurmak için özel olarak benimsediğin bir yaklaşım var mı? 

Bu durum diğer ülkelerde nasıl işliyor tam olarak bilemiyorum ancak ülkemizde oldukça karmaşık bir yapıya sahip olduğu aşikar. Genelleme yapmış olacağım ama kadınların emeklerinin hak ettiği değeri tam anlamıyla bulduğunu söylemek zor. Bu durum sadece müzik alanında değil, kadınların üretken olduğu pek çok alanda gözlemlenebilir. Bu yüzden özellikle kadın vokallerin yer aldığı gruplar, kadın yazarlar ve sanatçılarla iletişim kurmayı, onların bakış açılarını dinlemeyi ve ortak projeler gerçekleştirmeyi çok değerli buluyorum. Kadınların sanat dünyasındaki varlığını desteklemek ve bu yolda katkıda bulunmak, bana göre önemli bir sorumluluk. Hatta yalnızca sanat dünyasında değil, farklı alanlarda da kadınları ön plana çıkarmayı ve onların hikayelerine ışık tutmayı çok önemsiyorum. “Gizli Bilgeliğin Kraliçeleri: Okült Dünyanın Kadın Figürleri” başlıklı yazım, bu yaklaşımın güzel bir örneği. Bu tür içeriklerle kadınların tarihin farklı köşelerinde üstlendikleri etkileyici rolleri görünür kılmayı ve onların katkılarına hak ettiği değeri vermeyi amaçlıyorum.

Bu soruyu, cinsiyetten bağımsız olarak bir kez daha, bu kez farklı biçimde soracağım. Aslında Voodoo Noise dışında We Are the Hippies ve Bataklık Fanzin gibi farklı yerlerde de müzik yazarlığı yaptın/yapıyorsun. Tüm bunları düşündüğünde, müzik yayıncılığında yaklaşımların ve hedeflerin neler? Yaklaşımını ve hedeflerini belirleyen, belki değiştiren etkenlerden bahsedebilir misin?

Ana hedefim, herkesin ilgisini çekmekten ziyade, daha özgün ve belirli bir ilgi alanına sahip olan niş bir kitleye ulaşmak. Özellikle ülkemizde yeterince keşfedilmemiş ya da göz ardı edilmiş konulara, alternatif müzik türlerine ve bu türlerdeki yetenekli müzisyenlere odaklanmayı önemsiyorum. Genelin dikkatini çekmeye çalıştığınızda, ister istemez farklı görüşlerden gelen sayısız yoruma maruz kalabiliyorsunuz, bu da zamanla motivasyonunuzu olumsuz etkileyebilir. Ben bu nedenle daha özel bir alana yönelmeyi tercih ediyorum. Bu noktada sizin çalışmalarınızı da büyük bir ilgiyle takip ettiğimi belirtmek isterim; içerikleriniz her zaman oldukça ilgi çekici ve benzersiz.

Söze yine metal ve rock topluluğu diye başlayacağım ama genel olarak müzik çevrelerinden Voodoo Noise’a nasıl tepkiler geldi? Diğer müzik yayıncılarından, yer verdiğin grup ve müzisyenlerin dinleyicilerinden veya sanatçılardan destek buldun mu? Desteğini özellikle kıymetli bulduğun ya da seni motive eden isimler veya kitleler var mı?

Beni en çok motive eden şeylerden biri, yukarıda da belirttiğim gibi, röportaj teklifinde bulunduğum müzisyenlerden gelen samimi ve olumlu tepkiler. Çoğu kez, “Bizi nasıl keşfettin, bu muhteşem!” ya da “Türkiye’de böyle bir platformda yer almaktan mutluluk duyarız” gibi motive edici geri dönüşler alıyorum. Bu tür geri bildirimler, yaptığım işin karşılık bulduğunu görmek açısından benim için çok kıymetli. Aynı şekilde, okuyuculardan da değindiğim konulara dair oldukça güzel yorumlar ve destekleyici mesajlar alıyorum. Tabii ki bu süreçte en büyük destekçilerimden biri de her zaman yanımda olan yakın dostlarım. Siteyi Ağustos 2024’te aktif etmiş olmama rağmen, kısa süre içinde başka platformların da dikkatini çektiğini görmek beni ayrıca mutlu etti. Örneğin, Kayıp Rıhtım’da bir araştırma konusu için yer alma fırsatım oldu ve Extreminal Metal Magazine’den de oldukça güzel geri bildirimler aldım. Bu noktada sizi de bu destekçiler arasında görmek beni ayrıca mutlu ediyor.

Voodoo Noise’da hikayelerine ve gelişmelerine yer verdiğin müzik türlerini gözünün önüne getirerek sektörel içgörülerini sormak istiyorum. Hakkında içerik geliştirdiğin sahnelerde hangi eğilim ve değişimleri görüyorsun? Şu anda seni heyecanlandıran yeni temalar, sesler veya sanatçılar var mı?

Son yıllarda Türkiye’de özellikle post-punk ve darkwave türlerinde ciddi bir hareketlilik olduğunu düşünüyorum. Bu türlere ilgi duyan müzisyenlerin sayısı arttı ve dinleyici kitlesi de giderek genişliyor. Buna rağmen müzisyenler ana akım müzikten uzak durarak kendi içlerinde kalmayı tercih ediyor ve bu durum hem müzisyenler hem de dinleyiciler için bir çeşit aidiyet hissi yaratıyor bence. Açıkçası bir dinleyici olarak bu benim için de daha tercih edilesi. Benzer bir durum metal müzik sahnesi için de geçerli. Türkiye’de metalin alt türlerinde üretim yapan gruplar giderek daha fazla dikkat çekiyor diyebilirim. Son yıllarda konserlerin artmış olması da bir noktada heyecan verici ancak hâlâ bazı noktalarda çok eksiğiz bence. Mesela daha disiplinlerarası bir yaklaşımı benimseyecek büyük çapta bir müzik festivalinin Türkiye’de gerçekleşmesini çok isterdim. Bir müzik festivali sadece konserlerle sınırlı kalmamalı; farklı sanat dallarının, farklı kültürlerin ve hatta teknolojilerin bir araya geldiği, birbirini besleyen bir platform olmalı. Böyle bir festival, müziğin yanı sıra görsel sanatlar, edebiyat, dijital sanatlar ve hatta alternatif kültürlere dair etkinliklerle de zenginleştirilebilirdi. Birbirinden farklı sanatçıların, grupların, fikirlerin ve disiplinlerin bir arada yer aldığı bir etkinlik, katılımcıların sadece müzikle değil, aynı zamanda sanatı tüm yönleriyle deneyimlemelerini sağlar. Bu tarz bir festivali görmek, Türkiye’nin alternatif kültür sahnesinin ne kadar büyüyüp gelişebileceğine dair umut verici olurdu.

Voodoo Noise web sitesi için hangi tür iş birlikleri ile ilgileniyorsun ya da iş birlikleri geliştirmeyi düşünüyor musun? Sence bizimkiler gibi çoğunlukla tek kişiyle başlayan inisiyatif ya da platformları daha görünür ve etkili hâle getirmek için nasıl bir yol izlenebilir, nasıl birlikte çalışılabilir? 

Voodoo Noise sitesi için platformlar arası iş birliklerinin benim için gerçekten çok heyecan verici olduğunu söyleyebilirim. Bu röportajı yapıyor olmak benim için çok değerli mesela. Bu tür iş birliklerinin özellikle alternatif müzik sahnesinde birbirini destekleyen bir ağ oluşturulmasında büyük rol oynadığını düşünüyorum. Tabii burada sadece platformların değil, müzisyenlerin de üzerine düşen sorumluluklar var bence. Biz onlara ne kadar destek veriyorsak, onların da aynı şekilde bize destek olmalarını beklemek oldukça doğal bir şey. Ancak bu demek değil ki, sürekli olarak bizden bahsetsinler, bizi pohpohlasınlar ya da sürekli bizimle ilgili paylaşım yapsınlar. Destek, bazen daha ince ve anlamlı şekillerde de olabilir. Bir konserin duyurulmasında yer almak ya da sadece müzikle ilgili fikir alışverişi yapmak gibi küçük ama anlamlı adımlar bile büyük bir destek anlamına gelir. Bu tür karşılıklı anlayış ve iş birliği, alt kültürde gerçek bir bağ ve sinerji yaratır.

Sitenin geleceğinde neler var? Bizimle, heyecan duyduğun yeni projeler, özellikler veya yönelimleri paylaşabilir misin?

Şu anda röportajlar ve yazılarla içerik üretimini artırarak mevcut kitlemle daha derin bir bağ kurmayı amaçlıyorum. Belli bir süre sonra ise sadece dijital alanda değil, fiziksel alanda da etkinlikler düzenlemeyi planlıyorum. Konser organizasyonları, müzikle ilgili toplulukları bir araya getirecek ve özellikle alternatif müzik sahnesini daha görünür kılacak büyük bir adım olabilir. Kısacası, başlangıçta içerik üretimine odaklanırken zamanla bu sürecin doğal bir uzantısı olarak konserler ve etkinlikler düzenleyerek müzikseverlerle daha yakın bir bağ kurmayı hedefliyorum.

Son olarak, günümüzde böylesi dinamik bir sektörde bir müzik sitesi kurmak isteyen birine ne gibi tavsiyeler verirdin? Kendi deneyimlerinden yola çıkarak, yeni başlayanlara aktarabileceğin dersler neler? 

Sanırım benim en büyük avantajım, profesyonel mesleğimin de bu alanlarla doğrudan bağlantılı olması. İletişim fakültesinden mezun oldum ve yıllardır medya, basın-yayın, reklamcılık ve halkla ilişkiler gibi sektörlerde aktif olarak çalışıyorum. Bu alanlarda üretmeye ve öğrenmeye devam ediyorum. Bu nedenle birçok şeyin benim için biraz daha kolay ilerlediğini söyleyebilirim. Fakat burada önemli bir noktaya değinmek istiyorum: Ne olursa olsun, esas odak noktanız yapmaktan keyif aldığınız şeylere yönelmek olmalı. Elbette bilgi birikimi, tecrübe ve profesyonel ağınız büyük avantajlar sağlayabilir ancak bunların ötesinde önemli olan, kendi tutkularınıza sadık kalmak ve iç sesinizi dinlemek. 

Sorularım dışında senin eklemek veya özellikle vurgulamak, Kara Kadans okuyucularına ve Voodoo Noise takipçilerine söylemek istediğin bir şeyler var mı? 

O kadar güzel sorular gelmiş ki, benim eklemek isteyeceğim ekstra hiçbir şey yok. Kara Kadans’a çok teşekkürler.


Söyleşi serisinin sonraki bölümlerinde hangi isimlerle bir araya gelmemizi istediğini Kara Kadans Instagram ve Bluesky hesaplarını takip ederek paylaşmayı unutma. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.