Bu yazıda, gotik rock’ın atası olarak kabul edilen Bauhaus’un ikinci stüdyo albümü “Mask”i, eserin ruhundan ilhamla kurulan bir “maske” metaforu üzerinden deneyimleyeceğiz. Teknik bir albüm incelemesinden ziyade, albümün gölgesinden yürüdüğümüz bir ritüelin parçası olacağız: bir maske ritüelinin. Yolculuğumuzda binlerce parçaya ayrılacak, fakat sona yaklaştıkça tüm bu parçaların özde iki ana eksen etrafında toplandığını fark edeceğiz: siyah ve beyaz.
Bauhaus, 1978 yılında İngiltere’nin Northampton kentinde kuruldu. Vokalde tedirgin edici sesiyle Peter Murphy, gitarda Daniel Ash, davulda Kevin Haskins ve bas gitarda David J yer alıyordu. İlk albümlerinin yayımlanmasının ardından, özellikle basından yoğun eleştiriler aldılar; gazetecilerin tasvip etmediği sahne duruşları nedeniyle bir kenara itildiler. Oysa grup üyeleri, idol olarak gördükleri gruplar gibi müziklerinin geniş kitlelere ulaşmasını arzuluyordu. Bu nedenle, yeni albümlerine güçlü bir finansal destek sağlayacağını düşündükleri Beggars Banquet plak şirketiyle anlaştılar.
Bu iş birliğinin ilk ürünü, albümde de yer alan Kick in the Eye teklisi oldu. David J’in açılıştaki funk temelli bas yürüyüşleri, grubun deneysel karakterini belirgin biçimde ortaya koyuyordu. “Mask”, grubun 1981’de yayımlanan ikinci stüdyo albümü olarak dinleyiciyle buluştu. Albüm kapağı Daniel Ash tarafından tasarlandı. David J’in kendine özgü dub ve funk etkili bas anlayışı, Peter Murphy’nin her parçada karanlığın farklı tonlarında dolaşan vokali ve Kevin Haskins ile Daniel Ash’in ustalıklı katkıları sayesinde albüm, müzik listelerinde hızla yükselmeye başladı.

Hair of The Dog
Yarasalar etrafımızda uçuşurken, kazılmış bir mezarla yan yana buluyoruz kendimizi. Mezardan çıkarılan biz değiliz fakat çıkarılmış olanlar bize ait: düşüncelerimiz, başarısızlıklarımız, korkularımız. Başımız kalabalıklaşmamışken verdiğimiz tüm mücadeleleri hatırlamak için tanınan kısacık bir an bu. Her davul vuruşunda bedenimiz biraz daha doğruluyor, taşınıyoruz, başladıysak yaklaşıyoruz.
The Passion of Lovers
Kalbimizi dikkatle dinlediğimizde, her bir bas ritmine senkronize olduğunu; kapaklarının usulca açıldığını hissedebiliriz. Tedirginliğimizi hararetlendiren gri ritimlere temas ederken aslında kendi gri noktalarımıza dokunuyoruz. Hareket halindeyiz; gövdemiz acıyla sarsıldıkça kalp kapaklarımızdan en kötü huyumuz boşalıyor: aşk.
“The passion of lovers is for death
The passion of lovers is for death said she”
[“Âşıkların tutkusu ölümedir / Âşıkların tutkusu ölümedir, dedi” (Editörün çevirisi)]
Of Lilies and Remains
Peter Murphy, artık daha net duyulan vokaliyle karanlığın içinden bir anlatıcı gibi beliriyor. Sanki bir ses ormanından kopup gelen bu heyecanlı akım, dokularımıza yapışıyor; ritimler etrafımızda halka halka birikiyor. Reverb’ler duvarlara çarpıp soğuk bir mermer yüzeye sertçe dökülüyor. Tıpkı pek çok şey uğruna defalarca umuda tırmanıp sonunda diz çökmemiz gibi.
Dancing
Artan dans ritimleriyle Murphy’nin sesi, zihnimizin içini grotesk figürler meydana getirecek şekilde oymaya başlıyor. Başımızdaki putlar bir rüzgâr dansına kaldırıyor bizi. Saksafonun ani haykırışlarıyla irademiz delik deşik oluyor ve kontrolü kaybediyoruz. Hayatımız boyunca varlığımızı gezdirdiğimiz her mekânı birer dans pisti gibi anımsıyoruz şimdi.
“dancing on rock’n roll graves
dancing on burning coals
dancing on ‘Jesus saves’
dancing with old scratch soul
dancing on flick knives
dancing a stiletto groove
dancing our nine lives away
dancing in the Louvre”
[“Rock’n roll mezarların üzerinde dans ediyoruz / Yanan közlerin üzerinde dans ediyoruz / ‘İsa kurtarır’ yazılarının üzerinde dans ediyoruz / Eski şeytanın ruhuyla dans ediyoruz / Çakıl bıçaklarının üzerinde dans ediyoruz / Bir stiletto ritmiyle dans ediyoruz / Dokuz canımızı dans ederek tüketiyoruz / Louvre’un içinde dans ediyoruz” (e.ç.)]
Hollow Hills
Gitarın iniltilerini duyabiliyoruz; ritim durgunlaşıyor, dansın alevi yatışıyor. Bu duraksama, başladığımız yerden epey uzaklaştığımızı fark ettiriyor bize. Endişeyle sona çok yaklaştığımızı sanabiliriz; nabzımız yükseliyor, kalbimiz biraz daha bize ait. Oysa sona henüz varmadık; bu yalnızca bir yanılsama. Gerilimin tırmandığı tepelere çıkmak, kiliselerin bunalım kapılarından geçmek için benliğimiz kafesinden çıkmalı.
Kick in the Eye
Tüm acizliklerimizle baş başa bırakıldık. Korkularımız yüzümüze yıldırım gibi çarpıyor ve ışık, gözlerimizden bir bıçak gibi savruluyor. Öyleyse gözlerimize tattırabilmeliyiz içimizdeki karanlığı.
“I was never told why
Each journey lasts an age”
[“Bana hiçbir zaman söylemediler / Neden her yolculuk bir ömür sürer” (e.ç.)]
In Fear of Fear
Radyo dalgaları bedenimize saplanıyor, batıp çıkıyor. Hücrelerimizden tutup asılan frekans, bizi bir mıknatıs gibi olay mahalline çekiyor. Başarısızlıklarımızı ve düşüşlerimizi yeniden hatırlayana dek unutuyoruz. Gölgeler korosu, devam etmemiz için tezahürat yapıyor; bizi devam etmeye zorluyor. Oysa bu yolculuk, her türlü motivasyondan münezzeh olarak zaten gerçekleşecek. Korkarak cehenneme bile ait olamayacağımız, çok daha önce öğretilmişti bize.
“You fear the lesson
And fear to walk
And fear to pass on
Your fear to talk”
[“Dersinden korkarsın / Yürümekten korkarsın / Yoluna devam etmekten korkarsın / Korkunu dillendirmekten korkarsın” (e.ç.)]
Muscle in Plastic
Başka birinin acısı gibi hissediyoruz kendi acımızı; başka birinin ıkınışı gibi kendi ıkınışımızı. Başarısızlığa uğradığımız yolculuklar unutulsa bile, deneyim, en canlı organımız olarak bizimle. Acılarımızı kuşanarak cüret bulacağız maskemizi çıkarmaya. Tutunacak bir şey kalmadı, çünkü bütün hüsranlarımızdan arındık.
The Man with X-Ray Eyes
Ritüelin en can alıcı yeri, deneyimimizin doruk noktası. Kamçılanmış yüzlerce at, bir hışımla tüm gerçekliğimizin üzerinden geçiyor. Bir plazma ışını kadar ani, tanık olunabilecek kadar ağır. Dans koreografileri ve kalbimizdeki akıntı şimdilik dindi; kendi gölgesiyle dans eden kimse kalmadı. Varlığını algılamakta ustalaşmış gözlerimiz ve karanlığı kavrayacak kadar cüretkâr ellerimiz var artık.
Mask
İhmal edilen gerçekleşiyor; içimizdeki tüm yanılgılar, tüm imajlar tahliye oluyor. Binlerce parçadan oluştuğumuzu sansak da, aslında yalnızca iki derin parçadan meydana geliyoruz: siyah ve beyaz, cennet ve cehennem. Sona vardıysak, en keskin başlangıcı yapabiliriz – yeniden deneyimlemek, tekrar düşmek ve ayağa kalkmak için. Bu bir karamsarlık oyunu değil, bir döngü. Yaşanması gereken bir trajedi. Şimdi maskeyi bırakıyoruz, bir yenisini takana dek…
Albümün son parçasına varana dek, sona ulaşmış olmanın heyecanını kuşanıyoruz. Tüm solgunluğumuzu, kuruluğumuzu terk ettik. Capcanlı hissedebilmenin eşiğindeyiz. Özgürlük hissi, oldukça kısa anlar için en ideal duygu hacmi. Erişilmiş bir yaşam enerjisiyle, gölgemizde ne varsa kasıp kavurabiliriz.
Satori
Kevin Haskins, davullarla yeni bir başlangıcı ilan ediyor. Karınca orduları, taze duygularımızın üzerinde tepinmek için uzuvlarımıza yuvalanıyor. Çevremizdeki her şey tıkırdamaya başladı; ellerimiz kaskatı kesildi. Tanıdık bir his bu, fazlasıyla tanıdık: kaybedileni aramak gibi. Yeni bir maske edinmeliyiz kendimize, yeni bir başlangıç için.
Her başlangıç bu kadar ani midir?
Déjà vu! Nihayet…
Kara Kadans blog, 1 Mart 2025 itibariyle yayında. Bu yazıda ve blog’daki diğer yazılarda ifade edilen görüşler yalnızca yazarına aittir ve Kara Kadans’ın resmi görüşlerini yansıtmaz. Nitekim, Kara Kadans’ın resmi bir görüşü yoktur. Ancak, Kara Kadans; insan ve hayvan haklarına saygılı, ayrımcılık ve nefret söyleminden uzak bir topluluk oluşturmaya önem verir. Cinsiyetçilik, ırkçılık, türcülük, LGBTİ+ karşıtlığı, şiddet ve nefret söylemi içeren yorumlara Kara Kadans’ta yer verilmez. Bu çerçevede, saygılı ve kapsayıcı bir tartışma ortamı için katkılarınızı e-posta ile iletebilirsiniz: karakadansbulten@gmail.com




